Pazartesi 5 Mayıs 2025 - 13:12
Ayetullah Burucerdî ve Onun İlim Havzalarını Yönetme Usulü

Havza / Ayetullah Burucerdî’nin merciiyetinin başlamasıyla birlikte, 1947 yılında yaklaşık iki bin talebesi bulunan Kum’daki İslami ilimler havzası, yapısal bir dönüşüm sürecine girdi. Bu dönüşüm; temel dinî kitapların düzeltilmesi ve yayımlanması, talebelere düzenli burs (şer’i maaş) ödenmesi ve ihtisas dergilerinin çıkarılması gibi adımlarla gerçekleşti. Ayrıca, farklı ülkelere temsilciler gönderilerek uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi ve Mısır’daki Dârü’t-Takrîb ile iş birliği yapılması, dinî ve mezhebî düşüncenin küresel düzeyde aktarılması yolunda bu dönemin diğer önemli kazanımları arasında yer aldı.

Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Şiîliğin merciiyet tarihine bakıldığında, Ayetullah Burucerdî dönemine kadar geçen bin yıl içerisinde, çoğunluğu İranlı ve Irak’ta eğitim almış toplam 58 büyük müctehid “taklit mercii” olarak tanınmıştır. Ayetullah Burucerdî’nin eğitim, yayıncılık ve uluslararası ilişkiler alanlarındaki yenilikçi girişimleri sayesinde Kum’daki İslami ilimler havzası, yeni bir gelişim ve modernleşme sürecine girmiştir.

Ayetullah Burucerdî dönemine kadar olan bin yıllık süreçte tanınan 58 büyük müctehidden 34’ü İranlı, 24’ü ise Arap kökenliydi. Arap olanlardan 16’sı Iraklı, 7’si Suriyeli ve 1’i Ummanlıydı. Bu 58 müctehidden 40’ı Irak’ta, 14’ü İran’da eğitim almış, geri kalan 4 kişinin nerede okuduğu bilinmemektedir.

Ayrıca, bu müctehidlerden 18’i İran’da, 6’sı Suriye’de ve kalanı Irak’ta yaşamıştı. Dikkat çeken başka bir nokta ise, bu 58 kişiden yalnızca 31’i dinî bir aileden gelmekteydi; 48’i şehirli, geri kalanları ise köy kökenliydi. Her biri İslam hükümlerini koruma ve uygulama stratejisinde ortak bir çizgiye sahip olsa da taktiksel uygulamalarda ve yöntemlerde farklılık göstermekteydiler.

Ayetullah Burucerdî’nin medreseyi yönetme tarzı, onun merciiyetinin başlamasıyla birlikte havzanın yeni bir istikrar ve kimlik kazanması şeklinde özetlenebilir.

1947’li yıllardan sonra Kum ve Necef’e gelen genç talebeler, zamanla eğitim görüp yetkinleşerek seçkin âlimler (fuzalâ) arasında yer almaya başladılar; öyle ki konferans verebiliyor, makale yazabiliyor ve hatta dergi çıkarabiliyorlardı.

Ayetullah Burucerdî ve Onun İlim Havzalarını Yönetme Usulü

Bir rapora göre, 1947 yılında Kum’daki ilim havzasında öğrenci sayısı iki bin kişiydi.

Ayetullah Burucerdî’nin İlim Havzaları Alanındaki Faaliyet ve Girişimleri

Resûl Caferiyân, “Şiî Siyasî Mercii̇yet” adlı makalesinde, Ayetullah Burucerdî’nin ilim havzaları ile ilgili faaliyetlerini şu şekilde özetler:

            1.           Kitapların tashih ve yayımlanması, medresenin ilerlemesinde önemli bir araçtı. Merhum Burucerdî’nin teşvikiyle, talebelere faydalı olacak bazı temel eserler bastırılıp onların kullanımına sunuldu.

              2.           Talebe sayısı zamanla artmaktaydı ve düzenli olarak verilen şer‘î maaşlar (burslar), öğrencilerin daha iyi ve derinlikli bir şekilde eğitim almasına ve Kum’da kalarak ilmi gelişimlerini sürdürmelerine olanak tanıyordu. Ancak bu maaşlar, öğrencilerin geçimini tamamen karşılayacak düzeyde değildi. Bu nedenle bazı öğrenciler, başka şehirlere göç etmek veya eğitim-ögretim kurumlarında ve üniversitelerde çalışmak zorunda kalıyorlardı.

              3.           Yurtdışındaki Şiîlerle iletişim kurulması ve bazı Avrupa ülkelerine temsilciler gönderilmesi, medresenin ulaştığı gelişmişliğin bir göstergesiydi. Bu bağlamda, Muhammed Muhakkik Almanya’ya, Mehdî Hâirî ise Amerika’ya temsilci olarak gönderilmişti.

             4.           “Hikmet”, “Mekteb-i İslâm” ve “Mekteb-i Teşeyyuʿ” dergilerinin kurulması bu dönemde gerçekleşti ve her üçü de basın-yayın faaliyetlerinin başlamasında önemli bir rol oynadı.

              5.           Mısır’daki ulemayla iletişim kurulması ve Dârü’t-Takrîb’in (mezhepler arası yakınlaşma kurumu) kuruluşuna katılım, ayrıca Muhammed Takî Kumî adlı bir âlimin bu merkezde yer alması, dinî düşüncenin ve Şiî ulemânın uluslararası düzeyde etkinlik kazandığının bir göstergesiydi. Bu gelişmelerden önce böyle bir etkinlik imkânı bulunmuyordu. Bu durum, Şiî dinî çevrelerinde Sünnî-Şiî birlik düşüncesinin gelişmesinde etkili oldu. Bu düşüncenin temelleri, Ayetullah Burucerdî tarafından atılmıştı ve bu düzeyde, yani merciiyet makamında böyle bir yaklaşım son yüzyıllarda nadir görülen bir durumdu.

              6.           Tüm bunlardan daha önemlisi ise, toplumda dinin ve mezhebin konumunun güçlendirilmesi idi. Zira bu konum, Rıza Şah döneminde ciddi şekilde zedelenmişti ve son üç-dört yılda aydınlar (monorülfekr) ve istibdadın desteğiyle merciiyet makamı zayıflatılmıştı. Ancak bu dönemde, mercii makamı yeniden güç kazandı ve toplumda dinî otorite yeniden tesis edildi.

Ayetullah Burucerdî ve Onun İlim Havzalarını Yönetme Usulü

             7.           Bir grup seçkin âlimin (fuzalâ) yetiştirilmesi, bu dönemde gerçekleştirilen önemli adımlardan biriydi. Bu âlimlerin pek çoğu, daha sonraki dönemde hem ilmî hem de siyasî açıdan Kum’daki ilim havzasında aktif roller üstlendiler. Bu bağlamda, Allâme Tabatabaî’nin ve merhum Seyyid Muhammed Muhakkik Dâmâd’ın tefsir ve felsefe dersleri ile İmam Humeynî’nin (r.a) dersleri son derece etkili olmuştur.

Şehid Murtaza Mutahharî ve İmam Musa Sadr, sadece bu havzada yetişmiş iki örnek şahsiyettir ve bunlar gibi daha birçok örnek bulunmaktadır. Merhum Ayetullah Burucerdî, sadece Kum ile sınırlı kalmayıp, İran’ın diğer şehirlerindeki ilim havzalarının da güçlendirilmesi için çaba göstermiş, hatta Necef’te bir medrese kurmuştur.

Kaynak: İlmiye Havzasının Bağımsızlığı ve İran İslam Cumhuriyeti Devleti, s. 144

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha