Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre “Dinim insanlıktır” iddiası, ilahî bir çerçeveye dayanmadan belirsiz ve zamanla gerçek insanî değerlere aykırı bir kavrama dönüşebilir.
Belirsiz ve Çelişkili Bir Kavram Olarak İnsanlık
“Dinim insanlıktır” söylemi dışarıdan bakıldığında hoş ve etkileyici görünebilir; ancak analitik bir bakışla ele alındığında birçok belirsizlik ve çelişki barındırdığı görülür.
Bu anlayışın en büyük sorunu “insanlık” kavramına dair kesin ve evrensel bir tanım sunamamasıdır. Her birey ya da düşünce sistemi bu kavrama kendi bakış açısıyla yaklaşır. Örneğin bazıları eşcinselliği insanlığın açık bir göstergesi olarak kabul ederken bazıları bunu insanî değerlere aykırı bir davranış olarak görür. Bu farklılıklar insanlık anlayışında ortak bir zemin bulunmadığını gösterir.
Burada şu soruyu sormak gerekir: İnsanın hayattaki amacı nedir? Sadece yemek, uyumak ve haz almak mı? Eğer öyleyse insanla hayvan arasında ne fark kalır?
Din, insana anlamlı ve amaçlı bir hayat çerçevesi sunarak bu soruya cevap verir. İlahi öğretilerde insanın hayat yolculuğu önceden belirlenmiş ve bu yolda yönlendirilmesi sağlanmıştır. Tıpkı rayı döşenmiş bir trene benzer şekilde insan da bu yolda yürümeye çağrılır.
Eğer hedef Allah’a ulaşmak ve O’na yakınlaşmaksa, işte o zaman ahlak ve insanlık gibi kavramlar da anlam ve değer kazanır.
Günümüzde “insanlık” adına takdim edilen pek çok davranış -hayvanlara merhamet, doğaya saygı, başkalarının haklarına riayet gibi- aslında İslam dininin en temel öğretileri arasındadır. Dolayısıyla bu ilkeleri yeni bir keşif gibi sunmak onların derin dini kökenlerini görmezden gelmektir.
Dini Değerlerin Yeni Bir Kalıpta Yeniden Tanımlanması
Din karşıtı bazı entelektüeller ilahi dinlerin temel ilke ve değerlerini “ahlak”, “altruizm” (başkalarını düşünme) ya da “insanlık” gibi başlıklarla yeniden sunmaktadır. Bu kişiler özellikle İslam’ı ve genel olarak dini hayatı bir kenara bırakıp, “insanlık” adını verdikleri yeni bir dinî anlayışa yönelmektedirler. Ancak bu anlayışın ilkeleri sorulduğunda genellikle şu şekilde muğlak ve genel cevaplar alınır: İnsanlara yardım etmek, bilimsel araştırma yapmak, barışsever olmak, başkalarının inançlarına saygı göstermek vs.
Peki gerçekten bu ‘kendi uydurdukları insanlık dini’ yalnızca bu tür prensiplere mi dayanıyor? Burada daha derin düşünmek gerekir.
İlk olarak, bu ilkelerin neredeyse tamamı İslam’da açık ve kapsamlı biçimde yer almaktadır.
İkinci olarak, seküler ve insan merkezli yaklaşımlarda bu ilkelerin tanımı çoğu zaman çelişkili ve keyfîdir.
Diğer yandan iki tür “insanlık” arasında temel bir fark vardır:
Birincisi, hayvanlığa karşı insanlıktır; yani aklı, ahlakı olan ve içgüdülerin ötesine geçen insanlık.
İkincisi ise Allah’a kulluğa karşı insanlıktır; burada insan Tanrı’yı hayatın merkezinden çıkarır ve O’nun yerine kendini koyar. İnsan-merkezli bu anlayışta yaratıcı ve yasa koyucu dışlanır; kişi kendini iyi ve kötü konusunda yegâne otorite olarak görür.
İslam, aslında birinci tür insanlığın —yani aklı, fıtratı ve ahlakı esas alan, hayvanî dürtülerin ötesine geçen insanlık anlayışının— yeniden ihyasıdır. Oysa günümüzde “insanlık dini” adıyla sunulan şey çoğu zaman insanı merkeze alan ve Allah’ı devre dışı bırakan bir anlayışı çekici bir kılıfla pazarlamaktan ibarettir.
Sınırsız İnsan Merkezliliği, Aklın ve Ahlakın Sapmasıdır
İnsanlık dininin gerçek doğasını daha iyi anlamak için bu anlayışın bazı pratik sonuçlarına bakmak yeterlidir. Bu düşünceye göre insan davranışlarının hiçbir sınırı yoktur; tek ölçüt bireysel istektir. Aşağıda bu görüşün içerdiği bazı zımni kabuller sıralanmıştır:
1. Bir kişi köpeği, cep telefonu, yılan veya kurbağasıyla evlenmek isterse hiçbir sorun yoktur.
2. Bir kimse yakın akrabalarıyla (mahremleriyle) karşılıklı rıza ile cinsel ilişkiye girerse sakıncası yoktur.
3. Bir erkek öğretmenin, öğrencisine cinsel saldırıda bulunması eğer zarar vermiyorsa meşru sayılabilir.
4. Köpek ya da timsah eti ve hatta kan içmek kişisel bir tercihtir ve serbesttir.
5. İçki içmek, kumar oynamak ya da şeytana tapmak; başkasına zarar vermediği sürece özgürlüktür.
6. Ateizmin her türlü propagandası serbesttir.
7. Teistlerin (Tanrı’ya inananların) inançlarına hakaret etmek sorun değildir; ama insan-merkezli anlayışa karşı çıkmak yasaktır.
8. İki erkeğin evlenmesi tamamen normal bir durum olarak görülür.
9. Kadının metalaştırılması ve reklamlarda teşhir edilmesi özgürlük sayılır.
10. Zalim bir yönetici milyonlarca kişiyi katletse bile hesap vereceği bir ahiret inancı olmadığından sorumsuzca ölebilir.
11. Sayısız gayrimeşru ilişki meşru görülürken birden fazla eşle evlilik (çok eşlilik) hoş karşılanmaz.
Böylesi davranışlara gerçekten “insanlık” denebilir mi, yoksa bunlar modern zamanların yeni birer “hayvanlık” tezahürü müdür? İnsan; akıl, mantık ve fıtrat sahibi bir varlık değil midir? Peki nasıl olur da bu özelliklere rağmen bir kişi bu tür eylemleri gerçekleştirip bunları “insanlık” kisvesi altında meşrulaştırabilir?
Gerçek İnsanlık, Allah’ı Tanımakla Anlam Kazanır
Burada önemli olan nokta şudur: Yukarıda eleştirilen davranışlar, kişilerin insan olma haklarının inkârı anlamına gelmez; bu, sadece onların eylemlerinin insanlık onuruyla bağdaşmadığını belirtmektir.
Kur’an’da da bu duruma dikkat çekilir: “Allah’ın hidayetinden bilerek yüz çevirenler, hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdırlar.” Bu benzetme insanın özünü değil davranış biçimini hedef alır.
Günümüzde “insanlık” adı altında öne sürülen bazı söylemler aslında tevhid ve ilahî şeriatla mücadele aracına dönüşmüştür. Güzel ama içi boşaltılmış bir kelime hâline gelen “insanlık”, zamanla serbestlik, bireysel keyfîlik ve fıtrî-ilahî değerlerin inkârı için bir zemin oluşturmuştur.
Oysa bugün insanlığa mal edilen tüm değerler —adalet, yardımseverlik, saygı, merhamet, sadakat gibi— İslam’da zaten vardır ve bu değerler vahye dayalı akılcı ve tutarlı bir sistem içinde yer almaktadır.
Bu nedenle bir kişi “Benim dinim insanlıktır” dediğinde ona şu soru yöneltilmelidir:
Hangi insanlık?
Eğer kastedilen hayvanlığa karşı olan, akıl ve ahlak temelli insanlıksa; bu zaten İslam’da yer alır ve hatta en yüce hâline ulaşmıştır.
Ama eğer kastedilen Allah’a kulluğun yerine insanı merkeze alan bir anlayışsa bu artık insanlık değil, “insan putlaştırması”dır. Bu anlayış “insanlık” kelimesiyle kamufle edilerek sunulmamalıdır.
yorumunuz