Havza Haber Ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, İmam Humeynî (r.a) Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nün felsefe bölümü öğretim üyesi ve profesörü, aynı zamanda Kum Üniversitesi rektörü olan Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimîn Ahmed Hüseyin Şerifî, “İslamî Beşerî Bilimler” ve “12 Günlük Yüce Savunma” başlıklı yazısında Siyonist rejimin saldırısı ile birlikte İslamî beşerî bilimler taraftarlarının teorileri ile Batılı ve hümanist beşerî bilimlerin İran’daki savunucularının teorilerini değerlendirdi.
Aşağıda bu yazının tam metnini okuyabilirsiniz:
Bismillâhirrahmânirrahîm
[1] İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen küresel savaşa karşı verilen 12 günlük yüce savunmayı İran’daki İslamî beşerî bilimler taraftarlarının teorileri ile Batılı ve hümanist beşerî bilim savunucularının teorilerini karşılaştırmak için gerçek ve somut bir saha olarak değerlendirmek mümkündür.
Bu konuyu açıklamak gerekirse İslamî beşerî bilimlerin en önemli teorileri arasında şunlar yer almaktadır:
• Velâyet-i Fakih Teorisi
• Direniş Teorisi
• Millet–Ümmet Teorisi
• Bağımsızlık ve Kendine Yeterlilik Teorisi
Buna karşılık İran’daki Batılı ve hümanist beşerî bilimlerin savunucularının en önemli fikirleri şunlardır:
• Sekülerizm Teorisi (dinin siyasetten ayrılması)
• Egemen Güçlere Tabiiyet Teorisi
• Dindarlıkla Çatışan Milliyetçilik
• Bağımlılık ve Yabancıya Yönelim Teorisi
• Ekonomik Neoliberalizm Teorisi
ve benzeri yaklaşımlar.
[2] Hepimiz gördük ki bu savaşta İran halkının zafer, izzet, onur ve şerefini sağlayan unsurlar tamamen İslamî beşerî bilimlerin teorilerinden doğan kazanımlardı.
Velâyet-i Fakih’in gücü, azameti ve değeri bu dayatılmış savaşın ilk saatlerinde tamamen ortaya çıktı. Düşman ani, karmaşık ve sürpriz bir saldırı başlattığında; milletin tamamı bir şaşkınlık ve dehşet içinde kalmışken; ümitsizlik ve korku tüm ülkeye yayılmışken, İmam Mehdî’nin (a.f) naibi olan bu ilahi adamın ilk video mesajıyla onun sarsılmaz duruşunu, kararlılığını, ilahi huzurunu ve gücünü gören milletin üzerine sanki bir ilahi sekînet (huzur) indi. Bir anda her şey değişti ve milletin neredeyse tamamı zaferden emin hâle geldi.
Yine hepimiz gördük ki Velâyet-i Fakih’in izzeti, siyasi hikmeti, savaş ve diplomasi yönetimi sayesinde nasıl iki nükleer gücü diz çöktürüp rezil etti ve ateşkes için adeta yalvarttı. Bu olay öylesine geçiştirilebilecek bir şey değildir. Bu, imametin ve velâyetin gücüyle İmam Mehdî’nin (a.f) naibinin ruhani, manevi ve yönetsel kudretinin bir tezahürüdür.
Buna ek olarak hepimiz gördük ki İran İslam Cumhuriyeti’nin bu savaşta kullandığı güç ve kudret araçları tamamen kendi kendine yeten ve bağımsızlığa yürekten inanan kişilerin emeğiydi. Bu kişiler tüm dış ve iç ambargolara rağmen Allah yolunda cihadın meyve vereceğine inanarak, iman ve bilgiye dayanarak öyle füzeler geliştirdiler ki yalnızca Batı’nın bütün savunma sistemlerini delip geçmekle kalmadılar 2000 kilometre uzaklıktaki tam istenilen hedefe nokta atışı yapabildiler!
Hepimiz şahit olduk ki İran milleti, son 250 yıllık tarihinde ikinci kez, İslam İnkılabı’nın bereketiyle ve bu inkılabın İran’ın ruhuna üflediği Hüseynî ve Alevî ruh sayesinde bütüncül, koordineli, yürekli ve cesurca bir direniş gösterdi. Kararlı bir şekilde sahaya indiler ve hep bir ağızdan şöyle haykırdılar:
“Canımızı veririz ama yabancıya, İmam Hüseyin’in milletine yön çizme izni vermeyiz!”
Dinsiz ve maneviyatsız milliyetçilik, bundan yaklaşık 200 yıl önce İran’ın 3 milyon 500 bin metrekare toprağının parçalanmasına karşı hiçbir tepki vermeyen zihniyetti. Bu vesileyle sadece milliyetçilik temelli anlayışın ve İslami ruh ve kimlikten yoksun bir millîliğin geçersizliği -buna karşılık “millet–ümmet” teorisi ile “İmam Hüseyin’in milleti” teorisinin doğruluğu- herkes için açıkça ortaya çıktı.
[3] Şimdi beklenti şudur:
Birincisi: Üniversiteler ve akademik kurumlar müfredatlarında ciddi değişiklikler yapmalıdır.
Batı’ya ait beşerî bilim teorilerini yaymak yerine tüm güç ve imkânlarını İslamî beşerî bilim teorilerinin öğretimi ve öğrenimine seferber etmelidirler.
Batılı teorilerin eğitimini bıraksınlar Batılılar yapsın.
Öğrencilerin aklını ve kalbini Batılıların boş sözleriyle ve lüzumsuz anlatılarıyla meşgul etmesinler.
Beşerî bilimlerin tüm alanlarında İslamî teorilere yönelsinler.
Çünkü bizim gücümüz, kudretimiz, güvenliğimiz, izzetimiz, ilerlememiz ve şerefimiz bu teorilere bağlıdır.
İkincisi: Mademki İslamî beşerî bilimlerin siyasi ve askerî alandaki etkinliği ve işlevselliği herkes tarafından açıkça görülmüştür, artık beklenen şudur ki İslami ve İranî izzetin ve onurun sadece bu alanlarla sınırlı kalmayıp ekonomi, sanat ve kültür alanlarında da hissedilmesi için:
• Ülkenin ekonomik karar alıcıları artık liberal ve neoliberal ekonomi teorileri yerine İslam ekonomisi teorilerine yönelmeli ve bu teorileri uygulama alanına da geçirmelidir.
• Kültür ve sanat alanında görevli bilimsel ve uygulayıcı kadrolar da artık aile yıkan, insanı değersizleştiren Batı ve liberal kültür ve sanat anlayışını yaymak yerine İslam’a uygun, değerli ve insan onurunu koruyan kültür ve sanatı teşvik etmeli ve hayata geçirmelidir.
Özetle şuna inanıyorum:
Eğer bu İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen küresel savaşın ardından, bizim ilim merkezlerimiz ve üniversitelerimiz yine eski Batı yanlısı ve Batı hayranı çizgide devam ederse bu sadece maddi ve manevi kaynakların israfı olmakla kalmaz aynı zamanda hakikate ve direniş şehitlerinin kanına bir ihanet olur.
yorumunuz