Pazartesi 18 Ağustos 2025 - 16:05
Batı ve Siyonistlerin Yeni Aldatmacası: Filistin’i Tanıma

Havza / Bazı Batılı ve Arap ülkelerinin Filistin devletini resmen tanıması gerçek bir destekten çok kamuoyu baskısını azaltmaya ve İsrail’in işgalini pekiştirmeye yönelik siyasi bir gösteridir. Önde gelen uzmanlar bu girişimin İsrail üzerinde ciddi bir baskı oluşturulmadıkça yalnızca direnişi zayıflatmaya ve mevcut durumu korumaya yönelik bir aldatmaca haline geldiğini ifade etmektedir.

Havza Haber Ajansı’nın aktardığına göre Siyonist rejim, hilekârlık ve askerî güce dayanarak daima işgali sürdürme ve Filistinlileri bastırma peşindedir. Gerçek bir baskı olmaksızın Filistin’in tanınması aslında bu gerçeği örtbas etmek ve Batı ile İsrail tarafından kamuoyunu aldatmak için kullanılan bir araçtır.

Giriş:

Batılı ülkelerin Filistin devletini tanıması gerçek bir destek göstergesi değil; yeni biçimlerde tahakkümün yeniden üretilmesi için kullanılan bir araçtır. Tarihsel tecrübeler ve sömürgeci güçlerin işleyişine dair bilgiye dayanarak bu girişim; “tehlikesiz, direnişsiz ve nihayetinde Siyonist rejimi pekiştiren” bir Filistin inşa etme çabası olarak görülmektedir.

Böylesi kararlar Filistin halkına duyulan gerçek bir dayanışmadan ziyade siyasal ve medya sahnesini yönetmeye dönük taktiksel hamlelerdir. Üstelik bu kararlar, Gazze’nin yoğun bombardıman ve ağır abluka altında olduğu, insani krizin zirveye ulaştığı ve Filistin direnişinin dünya kamuoyunda eşi görülmemiş bir meşruiyet kazandığı bir dönemde alınmaktadır. Aynı anda Siyonist rejim birçok Batılı medya organında dahi soykırımla suçlanmakta ve Filistin halkıyla derin bir dayanışma dalgası oluşmaktadır.

Bu ortamda “barış”, “iki devletli çözüm” ve “Gazze’nin yeniden inşası” gibi kavramların kullanımı, aslında kamuoyu baskısını hafifletme ve İsrail’in işlediği suçlardan dikkati uzaklaştırma aracına dönüşmüştür.

Kamuoyunu Yatıştırmaya Yönelik Bir Gösteri: Filistin’i Tanıma

Son günlerde bazı Batılı ve Arap ülkeleri, Filistin devletini tanıdıklarını açıkladılar. Ancak bu adım Filistin halkına gerçek bir destekten ziyade kamuoyunu aldatmaya yönelik siyasî ve fitneci bir gösteri niteliği taşımaktadır.

Bu ülkeler, söz konusu adımla kendi halklarına bir şey yaptıklarını göstermek, böylece kamuoyu baskısını azaltarak geniş çaplı protestoları kontrol altına almak istemektedirler. Oysa fiiliyatta Filistin’in durumunda hiçbir değişiklik olmamakta, işgal ve zulüm aynı şekilde devam etmektedir.

Böylesi bir tanıma aslında zayıf ve bağımlı bir Filistin imajı ortaya koymaktadır: Topraklarının yönetiminde söz sahibi olmayan, bağımsız bir askeri gücü bulunmayan ve halkının haklarını savunacak gerçek kudretten yoksun bir Filistin. Batı ve bazı Arap ülkelerinin tanımak istediği bu Filistin, kâğıt üzerinde bir devlet olup fiilen onların çıkarlarına bağlıdır ve Filistin halkının meşru direnişini tanıyamaz.

Bu senaryo, esasında siyasî bir tuzaktır. Sınırlar ve kaynaklar İsrail’in elinde kalmakta Filistin parçalı ve kuşatma altındaki küçük bölgelere indirgenmekte, hatta anlaşmalar gereği sivil direniş dahi suç ve “terörizm” olarak damgalanmaktadır. Bunun sonucunda dünya kamuoyu, “Filistin meselesi çözülmüş” zannına kapılmakta ve İsrail üzerindeki baskı hafiflemektedir.

Acı Tecrübelerden Ders: Aynı Senaryonun Tekrarı

1993 yılında Yaser Arafat ve İshak Rabin arasında imzalanan Oslo Anlaşması, tamamen Siyonist işgalcilerin lehine tek taraflı bir anlaşmaydı ve benzer süreçlerin Filistin direnişini zayıflatmaktan ve işgali sürdürmekten başka bir sonuç doğurmadığını ortaya koydu. Görünüşte bu anlaşma Filistin devletinin kurulmasına yol açacaktı; ancak İsrail’in yasa dışı yerleşim faaliyetleri durmak bir yana katlanarak arttı. Filistin Özerk Yönetimi, İsrail’in güvenlik aparatı hâline geldi ve işgal “yasal” bir kılıfla devam etti.

Oslo Anlaşması, İsrail’e hem Filistin direnişini zayıflatmak hem de uluslararası meşruiyet kazanarak işgali daha da genişletmek için zaman kazandırdı. Kâğıt üzerinde Filistinliler güç kazanmış gibi görünse de fiilen bütün kontrol İsrail’in elinde kaldı.

Bugün de aynı senaryo yeniden sahneye konuluyor: Filistinlilere, işgal sona ermeden ve halkın temel hakları teslim edilmeden “sembolik bir devlet” verilmek isteniyor. Defalarca saldırmış bir kurda güvenmek nasıl akıl kârı değilse bu sürece güvenmek de aynı şekilde bir yanılsamadır. Batılı ve Arap ülkeleri de bu oyunun farkında; adalet arayışından çok kendi iç kamuoylarını susturmak ve üzerlerindeki baskıyı azaltmak amacıyla bu adımları atmaktadırlar.

Neden ABD ve Siyonist Rejim Görünürde Karşı Çıkıyor?

Çünkü bu süreci, ancak müzakereyle ve İsrail’in şartları altında Filistinlilere verilebilecek bir “imtiyaz” gibi göstermek istiyorlar.

              -             Direniş Gösterisi: Uluslararası baskılar karşısında geri adım atmadıklarını özellikle İsrail ve ABD kamuoyuna “boyun eğmiyoruz” mesajı vererek kendi iç siyasi konumlarını korumaya çalışıyorlar.

              -             Şarta Bağlı İmtiyaz: Bu görünürdeki karşı çıkışla şu fikri yerleştirmek istiyorlar: Filistin devleti ancak İsrail’in koşullarına uyarsa kurulabilir. Bu koşullar ise şunlardır:

              •            Direniş gruplarının tamamen silahsızlandırılması,

              •            Hamas ve İslami Cihad’ın siyasetten tasfiye edilmesi,

              •            İsrail’in bir “Yahudi devleti” olarak tanınması,

              •            Sınırların, hava sahasının ve kaynakların kontrolünün İsrail’e bırakılması.

Böylece bir gün böyle bir “devlet” kurulduğunda herkes “Bakın! İsrail bile kabul etti” diyecek. Oysa bu en başından beri İsrail ve ABD’nin tasarladığı, içi boşaltılmış bir devletten ibaret olacaktır.

Nihai Sonuç: Gerçek Filistin’in Yok Edilmesi

Bu tür tanımalar Filistin’in durumunu değiştirmeyen, yalnızca halkların öfkesini geçici olarak yatıştıran bir örtüdür. Eğer Batı gerçekten Filistin’e yardım etmek isteseydi İsrail’e ciddi baskılar uygulardı; yaptırımlar, diplomatik tehditler, işgalin durdurulmasına yönelik somut adımlar… Fakat tam tersine İsrail’le askerî ve ekonomik iş birlikleri kesintisiz sürmektedir.

Dolayısıyla uluslararası kurumlarda tanınan bu “Filistin”, gerçek Filistin değildir; Batı ve İsrail’in çıkarlarını korumak ve meşru direnişi bastırmak için kullanılan bir araçtır.

Bir cümleyle anlatmak istersek: Bu “tanıma” Filistin’in özgürlüğüne atılmış bir adım değil; onu diplomatik bir kafese hapsetmenin son aşamasıdır. Bu kafesin kilidini İsrail yapmıştır ve anahtarı Washington’un elindedir.

Bazı Uzmanların Filistin’in Tanınmasına Dair Görüşleri

              •            İlan Pappé (Siyonizm karşıtı İsrailli tarihçi ve yazar): “Filistin’in Etnik Temizliği” adlı kitabı da dâhil olmak üzere eserlerinde, anlaşma ve sözleşmelerin aslında işgalin devamını gizleyen örtüler olduğunu göstermektedir. Ona göre Filistin devletinin ciddi baskı olmadan tanınması faydasız ve yanıltıcıdır.

              •            Yousef Munayyer (Filistinli-Amerikalı analist): Middle East Eye ve diğer mecralarda kaleme aldığı yazılarda birçok ülkenin yalnızca kamuoyu baskısı nedeniyle sembolik olarak Filistin’i tanıdığını ancak İsrail’e karşı hiçbir fiilî adım atmadığını vurgulamaktadır.

              •            Abdel Bari Atwan (tanınmış Arap analist): Bazı ülkelerin Filistin’i tanımasının aslında İsrail’in dünya kamuoyundaki nefret dalgasından kurtarılması için tasarlanmış bir oyun ve aldatmaca olduğunu belirtmektedir.

              •            Hüccetü’l-İslam Seyyid Cevad Nakavi (Lübnanlı önde gelen âlim): Filistin devletini tanımanın Filistinlilere gerçek bir destek olmadığını bilakis İsrail’in meşruiyetini pekiştirmek için kurulan bir tuzak olduğunu dile getirmektedir.

              •            Azmi Bişara (Filistinli düşünür ve Arap Araştırmaları ve Politika Merkezi Başkanı): Bu tanımayı, “Filistin’i bir sembol olarak kabul etmek ama siyasi bir gerçeklik olarak reddetmek” şeklinde yorumlamakta; hakka dönüş olmadan, işgalin son bulmadan ve direniş olmadan bunun ancak hayalî bir devlet yaratacağını savunmaktadır.

              •            David Miller (Sosyoloji profesörü, Siyonist lobinin eleştirmeni): Ona göre bu süreç bölgedeki Siyonist projeyi ilerletmek için kullanılan daha büyük bir hilenin parçasıdır ve amacı direnişi tamamen kontrol altına almak ve İsrail’in nüfuzunu genişletmektir.

              •            Ramzy Baroud (Filistinli gazeteci ve yazar): Filistin’in tanınmasının İsrail’e gerçek baskı olmadan yalnızca “ambalajın değiştirilmesi” anlamına geldiğini işgali sonlandırmayacağını vurgulamaktadır.

Naki Emini

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha