Cumartesi 6 Eylül 2025 - 12:59
Vahdet Haftası: İmam Humeyni’nin (r.a) İslam Ümmetinin Dayanışması için Ortaya Koyduğu Bir Girişimdir

Havza / Hz. Peygamber’in (s.a.a) doğumu yalnızca İslam tarihinin dönüm noktası değil aynı zamanda Vahdet Haftası’nın ışığında İslam ümmetinin dayanışma ve birlikteliğini yeniden canlandırma fırsatıdır.

Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Hatemü’l-Enbiyâ Allah’ın Resûlü Muhammed Mustafa (s.a.a) Efendimiz’in mübarek doğumu sebebiyle Rebîülevvel ayı “Mevlid Ayı” olarak da bilinir ve son derece bereketli, mübarek bir aydır.

Ehl-i Sünnet, Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) doğum gününü 12 Rebîülevvel, Şiî âlimler ise Fil yılı’nın 17 Rebîülevvel’i olarak kabul eder.

Fil yılı (Âmu’l-Fîl), Yemen hükümdarı Ebrehe’nin “Fil ordusu” diye bilinen ordusuyla Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye yürüdüğü yıldır. Ordusunda filler bulunduğu için o yıla bu ad verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, Fil Sûresinde bu olaya değinmiştir. Tarihçiler bu yılı milâdî yaklaşık 570 yılı olarak tespit etmişlerdir. Meşhur rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.a) de aynı yıl Mekke’de dünyaya gelmiştir.

Şiî âlimler, Hz. Peygamber’in (s.a.a) doğum günü için bazı ameller zikretmiş ve bu günü daima yüceltmişlerdir. Hicrî 5. yüzyılın sonlarına doğru İsmailî-Şiî olan Fâtımî halifeleri, Hz. Peygamber’in, Hz. Ali b. Ebî Tâlib’in ve Hz. Fâtıma Zehrâ’nın (a.s) doğum günlerini resmî olarak kutluyorlardı. Bu kutlamalar hediyeleşme ve hutbeler ile gerçekleşirdi.

Ehl-i Sünnet de tarih boyunca Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) doğum gününü mübarek saymış; birçok Ehl-i Sünnet âlimi (İbnü’l-Esîr, İbnü’l-Cevzî, Şemseddîn Sehâvî ve İbn Kesîr gibi) Mevlid hakkında özel eserler kaleme almışlardır. Hatta pazartesi günü oruç tutmanın mendup sayılmasını da Hz. Peygamber’in bu günde doğmuş olmasına bağlamışlardır.

Yüce Allah, Şuarâ Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:

Azîz ve Rahîm olan Allah’a tevekkül et! O, seni namaza kalktığın zaman görür ve secde edenler arasındaki hareketini de (görür)!  Şüphesiz ki O, işitendir, bilendir.”

Bazı rivayetler ve tefsirlere göre, “ve secde edenler arasındaki hareketini de (görür)” ifadesinden maksat, Resûlullah’ın (s.a.a) atalarının ardı ardına, secde eden, ibadet eden ve tevhid ehli kişiler olmalarıdır. Nitekim Allame Meclisî, bu âyetin tefsirinde Şeyh Tebersî’den naklederek, “sâcidîn”den kastın tevhid ehli olduğunu yazmaktadır.

Hz. Emirü’l-Müminîn (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) ataları hakkında şöyle buyurmuştur:

Allah, Muhammed’i (s.a.a) peygamberlerin soyundan, şerefli hanedandan, Mekke’nin özünden, karanlıkları aydınlatan kandillerden ve hikmet pınarlarından seçmiştir.”

Vahdet Haftası ve Önemi

İmam Humeynî’nin (r.a) öncülüğüyle 1981 yılında bu günler “Vahdet Haftası” adıyla süslenmiştir.

İmam (r.a), 29 Aralık 1981 tarihinde yaptığı konuşmasında Ayetullah Muntazerî’nin önerisine de atıfta bulunarak bu kavramı dile getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Biz haykırıyoruz ki hep birlikte olmalıyız; bir Vahdet Haftamız olmalı. Dinimiz bir, Kur’anımız bir, Peygamberimiz birdir.”

Bu günlerin “Vahdet Haftası” olarak isimlendirilmesi, içinde birçok hikmet ve ince noktayı barındırmaktadır. Bu hususlara dikkat ve ilgi gösterilmesi, varlık âleminin gözbebeği ve Rahmet Peygamberi olan Hz. Muhammed’in (s.a.a) mübarek doğumundan Müslümanların ve İslam âleminin daha çok bereket elde etmesine vesile olacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm bu konuda şöyle buyurur:

Hep birlikte Allah’ın ipine (dinin sağlam kulpuna) sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın; hani siz birbirinize düşmandınız da O kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz ateş çukurunun kenarındayken, O sizi oradan kurtardı.” (Âl-i İmrân, 103)

Nasıl ki bir damla suyun bir diğerine eklenmesiyle dereler, derelerin birleşmesiyle büyük ırmaklar meydana gelirse; aynı şekilde insanların birliğiyle de öyle büyük saflar oluşur ki her düşmanın belini titretir ve onu dehşete düşürür.

Hz. Peygamber’in (s.a.a) Medine’de İslam devletini kurduktan sonraki ilk icraatlarından biri Müslümanların birliğini ve dayanışmasını güçlendirmek için “kardeşlik akdi” uygulamasını hayata geçirmek olmuştur. Bu uygulama ile her Müslüman, başka bir Müslümanla kardeş ilan edilmiş böylece birlik ve beraberliğin temeli sağlamlaştırılmıştır.

Birliği, tesbih tanelerini bir arada tutan ip gibi düşünebiliriz. Bu ip, taneleri dağılmaktan, kaybolmaktan ve kopukluktan korur. Eğer bu ip koparsa, tesbih taneleri dağılıp her biri bir yana savrulur.

Kaynaklar:

              •            Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, Ayetullah Mekarim Şirazi

              •            Havza Haber Ajansı

              •            Wikifeqh

              •            Meşrik News

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha